İş sağlığı ve güvenliği denildiğinde akla genellikle kask, baret, koruyucu ayakkabılar, yangın tüpleri veya acil çıkış kapıları gelir. Bu unsurların hepsi elbette hayati önem taşır; ancak işyerlerinin duvarlarında yankılanmayan ama çalışanların iç dünyasında sessizce büyüyen bir başka tehlike daha vardır: psikososyal riskler.

Fiziksel bir yara pansumanla iyileşebilir ama ruhsal yaralar görünmediği için çoğu zaman ciddiye alınmaz. Halbuki bugün işyerlerinde artan iş kazalarının, düşen verimliliğin, yüksek devamsızlık oranlarının ve hatta bazı meslek hastalıklarının temelinde psikososyal riskler yatmaktadır. Bu riskler yalnızca bireysel değil, organizasyonel bir çöküşe de zemin hazırlar.
Görünmeyenin Yükü: Psikososyal riskler nelerdir?
Psikososyal riskler; çalışanın işyeri ortamında karşılaştığı stres, baskı, güvensizlik, belirsizlik ve duygusal zorlanmaların bütünüdür. Bunlar:
- Mobbing (psikolojik taciz)
- Aşırı iş yükü ve zaman baskısı
- Rol belirsizliği veya görev çatışması
- İş güvencesi kaygısı
- İletişim kopuklukları
- Sosyal izolasyon (özellikle göçmen işçilerde yaygındır)
- Yetersiz takdir ve ödüllendirme
gibi birçok başlık altında kendini gösterebilir.
Bir çalışan sabah servise binip iş yerine geldiğinde, fiziksel olarak orada olabilir ama ruhsal olarak işine kopmuş, motivasyonunu kaybetmiş ve içten içe tükenmiş olabilir. Bu durumda alınan hiçbir fiziksel güvenlik önlemi, o çalışanı gerçek anlamda koruyamaz.
Örneklerle işyerinde sessiz tehlike
Bir fabrikada vardiya sisteminde çalışan 45 yaşındaki bir işçinin sürekli fazla mesaiye kalması, evde ailesiyle geçireceği zamanı yok etmiştir. Bir gün dikkatsizlik sonucu parmağını makineye kaptırır. Fiziksel neden? Belki makinenin koruması yoktu. Ama esas neden? Yorgunluk, uykusuzluk ve zihinsel tükenmişlik.
Ya da bir depo çalışanı, yöneticisinin sürekli küçümseyici tavırlarına maruz kalır. Sessiz kalır, içine atar, özgüveni sarsılır. İşi bırakmaz ama verimi düşer, hataları artar. Ne oldu? Fiziksel bir saldırı olmadı ama “psikolojik bir yıkım” yaşandı.
Almanya ve Türkiye: Yaklaşım farklılıkları
Almanya’da iş sağlığı ve güvenliği yasalarında psikososyal riskler açıkça tanımlanmış ve işverenler, çalışanların ruh sağlığını korumakla yükümlü tutulmuştur. İşyerleri düzenli aralıklarla psikososyal risk analizleri yapar; çalışanlara anketler uygulanır, stres yönetimi eğitimleri verilir.
Türkiye’de G331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda psikososyal riskler tanımlanmış olsa da uygulamada hâlâ “görünmeyen” kategoride yer alır. Çoğu işveren bu konuyu ya göz ardı eder ya da bireysel sorun gibi değerlendirir. Oysa sorun sistemiktir ve kurumsal çözüm gerektirir.
Ne yapmalı?
- Psikososyal risk değerlendirmesi, tüm işyerlerinde fiziksel risk analizi kadar
önemli hale getirilmeli. - Mobbing ve stres konularında çalışanlara açık destek mekanizmaları sunulmalı.
- İşverenler, yalnızca iş güvenliğini değil, çalışan mutluluğunu da gözetmeli.
- Çalışan temsilcileri ve İSG uzmanları, bu konularda aktif rol oynamalı.
- Yöneticiler, yalnızca emir veren değil, dinleyen ve anlayan bir konuma geçmeli.
Sonuç: Gerçek güvenlik, zihni ve ruhu da korumaktır
İş güvenliği sadece çelik burunlu ayakkabılar, uyarı tabelaları ve yangın tatbikatlarıyla sağlanmaz. Gerçek güvenlik, çalışanın evine başı dik, ruhu sağlam ve umudu canlı dönmesiyle mümkündür.
Çünkü görünmeyen yaralar, en derin izleri bırakır.
Unutmayalım ki işyerinde sessizce yayılan psikolojik çöküş, bir gün fiziksel kazalarla karşımıza çıkar. Önlem almak için o günü beklemeyelim.
Kaynak:İSGHaber
Comments are closed